top of page
Search
  • Writer's pictureAv.Onur Kıranşa

DÜĞÜNDE TAKILAN ZİYNET EŞYALARI (ALTINLAR) KADINA AİT OLUP ARTIK KADININ KİŞİSEL MALI KABUL EDİLİR.

T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E: 2017/3-1038 K: 458 T. 13.04.2021


I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

1. Davacı vekili boşanma talebini de içeren daha sonra ziynet talepleri yönünden tefrik edilen

dava dilekçesinde; taraflara düğünde takılan 200 adet çeyrek altın, 6 adet tam altın, 3 adet

yarım altın, 19 adet 20'şer gram 22 ayar altın bilezik ile 1 adet 14 ayar 13 gram altın bilezikten

oluşan ziynet eşyasının öncelikle aynen iadesine, mümkün olmaması hâlinde ödeme

günündeki değerlerinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

2. Davalı vekili; talep edilen miktarda ziynet eşyasının bulunmadığını, toplamda 150 civarı

küçük altın ve muhtelif ölçülerde bilezik takıldığını ancak örf ve adetlere göre düğünde

takılan tüm takıların erkek tarafına ait olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini

istemiştir.


İlk Derece Mahkemesi Kararı:

3. İzmir 12. Aile Mahkemesinin 10.11.2014 tarihli ve 2013/241 E., 2014/732 K. sayılı kararı

ile; davaya konu ziynetlerin davalı yan uhdesinde kaldığının kabulü ile birlikte düğünlerdeki

takıların kime takıldıysa ona ait olacağına ilişkin geleneklerinden bahseden davalı tanığının

beyanı ve taraflara takılan takıları gösterir bilirkişi raporu benimsenerek sadece kadına ait

olduğu anlaşılamayan davalıya takılan takıların onun kişisel malı sayılacağı gerekçesiyle,

ispatlandığı kanaatine varılan 31 çeyrek altın, 22 ayar 11 adet bilezik, 22 ayar 1 adet bilezik, 1

adet 14 ayar fantezi bilezik yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.


Özel Daire Bozma Kararı:

4. Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalı vekilleri

tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

5. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 27.01.2016 tarihli ve 2015/2539 E., 2016/842 K. sayılı kararı

ile;

“…Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle

delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları

yerinde değildir.

Davacı vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede ise;

Dava; düğünde takılan ziynet eşyalarının aynen iadesi; bunun mümkün olmaması halinde

değerinin nakden tahsili istemine ilişkindir.

Kural olarak, düğün sırasında takılan ziynet eşyaları, kim tarafından, kime takılırsa takılsın,

kadına bağışlanmış sayılır ve artık kadının kişisel malı sayılır.

Türk Medeni Kanunu'nun 6.maddesi hükmü uyarınca; Kanunda aksine bir hüküm

bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatlamakla

yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü,

hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer.

Somut olayda; tarafların düğünlerinde, davalıya takılan 1 adet 22 ayar 13 gr bilezik, 3 adet

yarım altın, 2 adet tam altın, 80 adet çeyrek altının, davalıya ait olduğu kabul edilerek, sadece,

düğünde kadına takılan altınların bir kısmı yönünden kabul kararı verildiği; talep olunan 5

adet altın bileziğin ise, davalı tanığı anne Müberiye Eşme' nin(bilezikleri düğünlerde

davacının kolunda gördüm) beyanına göre davacıya iade edildiği kabul edilerek, bu talep

yönünden ise ispatlanamayan davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Oysa, davalı tanığı annenin beyanı; dava konusu 5 adet burma bileziğin davalı tarafından

davacıya iade edildiğinin ispatına yeterli değildir.

Mahkemece yapılacak iş; düğünde taraflara takılıp da davacıya iade edildiği ispatlanamayan,

davalıya da takılan altınlar ve 5 adet burma bilezik de dahil altınlar hakkında davanın

kabulüne karar vermekten ibarettir. Yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm

tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.


Direnme Kararı:

6. Mahkemenin 30.05.2016 tarihli ve 2016/234 E., 2016/388 K. sayılı kararı ile; takıların

davalı elinde kaldığı kabul edilerek tekrar davacıya iade edildiğinin ispat yükünün davalıda

olduğundan bahisle kısmen kabul kararı verildiği, bu karar verilirken davalıya takılan takıların

davalıya, davacıya takılan takıların ise davacıya ait kişisel mal olduğunun kabul edildiği,

sadece davalıya takılan 13 gram 22 ayar 1 adet bilezik yönünden bu takının kullanılış amacı

ve niteliğine göre erkek tarafından kullanılabilecek takılardan olmaması nedeni ile davanın

kabul edildiği, Özel Dairenin ise düğünde takılan takıların kime takılırsa takılsın kadına

bağışlanmış ve onun kişisel malı olacağından bahisle bozma kararı verdiği, bu bozma

gerekçesinin doğru olmadığı, zira tanık Z.’nın yeminli ifadesinde bu tür takıların kime takılır

ise onun sayılacağına dair adetleri olduğunu beyan ettiği, davalıya takılan takıların bilirkişi

raporunda da fotoğraf ve CD incelenerek açıkça belirlendiği üzere ziynet-yarım-çeyrek altın,

para ve bir adet 13 gram 22 ayar bilezikten ibaret olduğu, davalı erkeğe takılan bilezik

yönünden davacı kadının davasının zaten önceki kararda kabul edildiği, diğer ziynet-yarımçeyrek altının ise nitelikleri ve kullanım amaçları gereği yatırım aracı oldukları, günümüzde

erkeklerin de altın günleri yapmaya başladıkları, bankalarda altın hesabı açtıkları, bu tür

değerli metallerin tasarruf amacı ve aracı olarak sürekli alınıp satıldığı, para biriktirildiğinde

bu nitelikte değerli metallerin herkesçe edinildiğinin bir gerçek olduğu, kaldı ki Özel Dairenin

bu takıların kadına bağışlanmış sayılacağını kabul ettiği, bağışın, bağışlayan kişinin bağış

iradesini bağışlanana tevdi etmesi ve bağışlananın da bu bağışı kabul edilmesi ile sonuçlanan

bir işlem olduğu, düğün sırasında davacıya bağış iradesini gösterip ona takı takma serbestisi

var iken hâlen yatırım amacı ve aracı niteliğinde olan belirtilen takıların davalıya takılması

hâlinde, bu takıları takanların bağış iradesinin davacıya değil davalıya yöneltildiği ve onun da

kabul etmesi ile artık davalının kişisel malı olacağı kanaatinin hasıl olduğu, aslında bu

nitelikteki takıların edinilmiş mal olduğu hususunun da uygulamada tartışılmaya başlanması

gerektiği ancak davacı yanın bu yönde bir talebinin olmadığı, yine beş adet burma bilezik

yönünden davalının annesi de olsa tanık M.’nin bu bilezikleri davacının kolunda gördüğünü

yeminli olarak ifade ettiği, tanığın doğru söylemediğine ilişkin somut belirti olmaz ise asıl

olanın yeminli tanıkların doğruyu söylediklerinin kabul edilmesi gerektiği, tanığın salt

davalının annesi olmasının onun doğruyu söylemediğini kabule yetmeyeceği gerekçesiyle

direnme kararı verilmiştir.


Direnme Kararının Temyizi:

7. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK


8. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;

a) Düğündeki takıların takılan kişiye ait olacağına ilişkin gelenekleri bulunduğuna dair tanık

beyanı olan eldeki davada, kullanılış amacı ve niteliğine göre erkek tarafından

kullanılamayacaklar hariç olmak üzere düğün sırasında erkeğe takılan ziynet eşyalarının

erkeğin kişisel malı sayılıp sayılamayacağı,

b) Yerel Mahkemece verilen ilk kararda, düğünde davacıya takıldığı benimsenen 5 adet

bilezik yönünden talep reddedilmiş ve davacı tarafından bu husus temyize konu edilmemiş

olmakla birlikte, Özel Dairece davacı lehine bozma nedeni yapılmasının davalının kazanılmış

hakkının ihlali mahiyetinde olup olmadığı, taraflarca ileri sürülmemesi nedeniyle bu hususun

re’sen nazara alınıp alınamayacağı, re’sen dikkate alınamayacağı sonucuna varılacak olursa

düğünde davacı kadına takılan ve saklanması için kendisine teslim edilen 5 adet burma

bileziği davacıya iade ettiğine ve akabinde birkaç sefer davacının kolunda gördüğüne ilişkin

tanık olarak dinlenen davalının annesinin yeminli beyanına itibar edilip edilemeyeceği,

buradan varılacak sonuçlara göre davalıya takılan altınlar ve 5 adet burma bilezik yönünden

de davanın kabulünün gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.


III. GEREKÇE

9. Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlığın aydınlatılması için ispat hukuku

yönünden geçerli kurallara değinmekte yarar vardır:

10. Dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların

(olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir.

11. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 187/1. maddesi;

“İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili

olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.” şeklinde

düzenlenmiştir.

12. Vakıa (olgu) ise, 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı

Birleştirme Kararında; kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylar şeklinde tanımlanmıştır.

İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir.

13. Diğer taraftan hâkim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip

gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip

gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı

hususu ise HMK’nın “İspat yükü” başlıklı 190. maddesinde yer almakta olup;

“İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki

sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.

Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat

yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini

ispat edebilir.” şeklinde hüküm altına alınmıştır.

14. Bu hüküm, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) “İspat yükü” başlıklı 6.

maddesinde yer alan: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını

dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." ifadesine paralel olarak düzenlenmiştir.

15. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 10.11.2020 tarihli ve 2017/3-1509 E., 2020/863 K.

sayılı kararında da aynı hususlara değinilmiştir.

16. Eldeki davada, davacı düğünde takılan altınların kendisine ait olduğunu ancak davalı

tarafça verilmediğini iddia etmiş; davalı ise yerel örf ve adetleri gereği düğünde takılan

altınların erkek tarafına ait olduğunu o nedenle davacıya verilmediğini savunmuştur.

Mahkemece davalı tarafça iddia edilen örf ve adetin varlığına ilişkin dinletilen tanığının

beyanına itibar edilerek kadına özgü olanlar dışında düğünde takılan ziynetlerin kime

takıldıysa ona ait olduğu kabul edilmiştir.

17. İhtilaf düğünde takılan ziynet eşyasının taraflardan hangisine ait olduğu noktasındadır.

18. Mevzuatımızda, düğün sırasında takılan ziynet ile parasal değeri olan bütün eşyanın

aidiyeti konusunda yazılı bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenledir ki, örf ve adet hukuku

uygulanmaktadır. Yargıtayın yerleşik uygulamasına, yaygın örf ve adet ile ülke gerçeklerine

göre kural olarak, düğün sırasında takılan ziynet eşyası ve paralar kim tarafından ve hangi eşe

takılırsa takılsın aksine bir anlaşma ya da örf ve adet kuralı olmadığı takdirde kadına

bağışlanmış sayılır ve artık kadının kişisel malı kabul edilir. Yani erkeğe takılan ziynetler ve

paraların da aksi kanıtlanmadığı müddetçe kadına ait olduğu kabulü vardır. Söz konusu ziynet

eşyasının (altın vs.) evlenme sebebiyle gerek ailelerce ve gerek yakınlarca kadına geleceğinin

güvencesi olarak takıldığı kabul edildiğinden emaneten (geçici olarak) takıldığı konusunda

kadının bir kabulü olmadığı sürece genel kural kabul edilecektir. Artık, ziynetlerin geri

istenmemek üzere verildiği iddia ve ispat edilmedikçe, bunları alan iade etmekle yükümlüdür.

19. İspat külfetinin hangi tarafta olduğu hususunun, yukarıda bahsedilen hukuki düzenleme

çerçevesinde çözümlenmesi gerekmektedir. Davalı genel kuralın aksine örf ve adetleri

bulunduğunu iddia ettiğine göre bunu ispat külfeti kendisine düşmektedir.

Davalı ispat amacıyla muhtar olan tanık Z.’ı dinletmiş; tanık iddia edilenden farklı olarak

“bizim adetlerimiz düğünde takılan takılar, kıza takıldıysa kızın, oğlana takıldıysa oğlanın

olur” şeklinde ifade vermiş; mahkemece tanığın beyanı esas alınarak hüküm kurulmuştur.

20. Hemen belirtmek gerekir ki, düğünde takılan takıların erkeğe ait olduğu yönünde örf ve

adetleri bulunduğunu belirten davalının, dinlettiği tanığın beyanı ve Yargıtay'ın yerleşik

uygulamasına yansıyan yaygın örf ve adet karşısında daha köklü bir adetin varlığını

ispatlayamadığı açıktır. Bu durumda genel kuraldan ayrılınmasını gerektirecek bir durum söz

konusu değildir.

20. Ne var ki, mahkemece dinlenilen davalı tanığı M.nin beyanına itibar edilerek 5 adet burma

bileziğin davacıya iade edildiğinin kabulü ile bu 5 bilezik yönünden talebin reddine karar

verilmiştir. Ancak, mahkemece kurulan 10.11.2014 tarihli ve 2013/241 E., 2014/732 K. sayılı

karara davacının 5 adet burma bilezik yönünden itiraz etmemesi nedeniyle bu husus davalı

yönünden usulü kazanılmış hak teşkil eder. Bu nedenle taraflarca getirilme ilkesine tabi

bulunan ve davacı tarafça temyize getirilmediğinden bu yöndeki ret kararı kesinleşen 5 adet

burma bilezik hakkındaki direnme kararı isabetli olmakla birlikte, yukarıdaki açıklamalar

gereğince, diğer ziynetler bakımından direnme kararı Kurul çoğunluğu tarafından isabetli

bulunmamıştır.

21. Ayrıca, somut olayda davalıya takılan 1 adet bilezik yönünden davacının talebi

mahkemece kabul edildiğinden Özel Daire bozma kararının 9. paragrafında yapılan

açıklamalar dosya kapsamı ile örtüşmemektedir. Bu durumda, Özel Daire bozma kararının 9.

paragrafının 1. bendindeki “1 adet 22 ayar 13 gr bilezik” ifadesinin bozma kararında yer

almasının isabetli olmadığı, karardan çıkartılması gerektiği sonucuna varılmıştır.

22. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, düğünde takılan takıların düğün

masraflarına katkı mahiyetinde olduğu ve kime takıldıysa ona hediye verilmesi gayesi

güdüldüğü, takılan tüm ziynet eşyasının kadına bağışlanmasının amaçlanamayacağı görüşü

ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

23. Sonuç itibariyle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına

uymak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

24. Bu nedenle direnme kararı açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmalıdır.


IV. SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 27.01.2016

tarihli ve 2015/2539 E., 2016/842 K. sayılı kararının 9. paragrafının 1. bendindeki “1 adet 22

ayar 13 gr bilezik” ifadesinin bozma kararından çıkartılması suretiyle direnme kararının

yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri

Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü

Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA...13.04.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.


Hafize Gülgün VURALOĞLU ve Fadime AKBABA Fatma Feyza ŞAHİN'in KARŞI

OYU

Uyuşmazlık; tarafların düğününün yapıldığı yörenin örf ve adetine göre erkeğe takılan

altınların erkeğe ait olduğu yönündeki davalı savunmasının kanıtlanıp kanıtlanmadığı, buna

göre düğünde erkeğe hediye olarak takılan altınların, davalının kişisel malı sayılıp

sayılmayacağı, örf ve adet gereği erkeğe verilmiş kabul edilip edilmeyeceği noktasında

toplanmaktadır.

Davalı erkek; yörenin örf ve adetine göre düğünde takılan takıların erkeğe ait olduğunu

savunmuş, davacı kadın ise, örf ve adete göre ev eşyalarını erkek tarafının alması hâlinde

takıların erkeğe ait olacağını, oysa tarafların ev eşyalarını kendilerinin aldığını ileri sürmüştür.

Bu noktada; ziynet kavramı, örf ve adet kuralları ile davada ispat kuralarına ilişkin yasal

düzenlemelere bakmak gerekir.

Ziynet; altın, gümüş gibi kıymetli madenlerden yapılmış olup; insanlar tarafından takılan süs

eşyası olarak tanımlanmaktadır (Yılmaz, E.: Hukuk Sözlüğü, Ankara 2011, s. 1529). Ziynet

eşyasını da, evlilik münasebetiyle gelin ve damada verilen hediyeler olarak nitelendirmek

mümkündür.

Kadına özgü ziynet eşyaları; bilezik, altın kelepçe, kolye, gerdanlık, takı seti, bileklik, saat,

küpe ve yüzük gibi takılar olarak kabul edilmektedir (Sağıroğlu, M.Ş: Ziynet davaları,

İstanbul, 2013, s.3).

Kadına özgü ziynet eşyaları; eşler arasında bir anlaşma yoksa veya bu konuda örf ve adet

bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe

bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır (HGK’nın 05.05.2004 tarih,

2004/4-249 E, 2004/247 K, 04.03.2020 tarih, 2017/3-1040 E, 2020/240 K).

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 1/1 maddesindeki; “Kanunda uygulanabilir bir

hüküm yoksa, hakim , örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı

nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.” düzenlemesi gereği hâkim kanunda

hüküm bulunmayan hâllerde örf ve adet gereğince karar verme yetkisine sahiptir.

Örf ve adet kuralları; belli bir olay ve ilişkilerde toplumun bireylerince belli bir biçimdeki

davranışın tekrarlanması ile yavaş yavaş organizmanın gelişmesi gibi meydana gelir.

Dolayısıyla, bir örf ve adet kuralının uzun süre uygulanması (maddi unsur) bu kurala uyma

konusunda toplumda bir inancın (psikolojik unsur) yerleşmesi ve kurala uyulmaması

durumunda bir yaptırım ile karşılaşılacağı konusunda bir kabulün olması ( hukuki unsur)

gerekir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 6. maddesi:

“Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların

varlığını ispatla yükümlüdür. ”

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun “İspat yükü” başlığını taşıyan 190.

maddesi:

“(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan

hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.

(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin

ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin

aksini ispat edebilir.” hükmünü içermektedir.

HMK’nın 190. maddenin birinci fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural

vurgulanmıştır. Buna göre, bir vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran

taraf ispat yükünü taşıyacaktır.

İspatın konusu, tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve bu uyuşmazlığın çözümüne etkili

olabilecek çekişmeli vakıalardır ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.

Vakıa (olgu) ise, 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E. ve 2017/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı

Birleştirme Kararında; kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylar şeklinde tanımlanmıştır.

İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir.

Bir davada o davanın çözümünü etkileyebilecek vakıalar için delil gösterilir ve ancak bu

deliller inceleme konusu olabilir. Başka bir deyişle, delil, bir vakıanın ispatı için başvurulan

vasıtalardır ve konusu da maddi hukuktur.

Öncelikle düğünde takılan ziynet ve altınların varlığı ve miktarının tespiti gerekir.

Düğünde taraflara takılan bilezikler ile altınların tespiti için davacı tarafın dayandığı altı adet

fotoğraf ve CD üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen asıl ve ek raporlar ve

tanık beyanına göre, mahkemece, davacı kadın üzerinde 5 adet 22 ayar, her biri 22 gram

Adana burması, 11 adet 22 ayar her biri 15 gram civarında takı bileziği, 1 adet 14 ayar 10

gram fantezi bilezik ile 31 adet çeyrek altın, davalı erkek üzerinde ise, 1 adet 13 gram 22 ayar

bilezik, 2 adet ziynet altın, 3 yarım altın, 80 adet çeyrek altın bulunduğu, erkek üzerine

takıldığı tespit edilen 1 adet bilezik davalıya takılmış ise de kadına özgü ziynet eşyası olması

nedeniyle kadına ait olduğu ayrıca 5 Adana burma bileziğin de davacıda kaldığı kabul

edilerek, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Mahkeme kararını temyizinde davacı, örf ve adet yönünde yeterli araştırma yapılmadığını ileri

sürmüş, mahkemece davacıda kaldığı kabul edilen 5 Adana burma bileziği temyiz konusu

yapmamış, davalı da temyizinde, köy muhtarının beyanı ile yöresel örf ve âdetin

belirlendiğini, buna göre üzerinde tespit edilen altınların davacı tarafından talep edilmesinin

yerinde olmadığını, davacı üzerinde 15 çeyrek altın tespit edilmesine rağmen, 31 adet çeyrek

altının davacıya iadesi yönündeki kararın yerinde olmadığını ileri sürerek temyiz etmiş, davalı

erkek üzerinde tespit edilen 1 adet 22 ayar, 13 gram bileziğin davacıya iadesini temyiz konusu

yapmamıştır.

Bu durumda; mahkemenin, ilk kararında, 5 adet bileziğin davacıda bulunduğu, düğünde

davalıya takılan 1 adet bileziğin de davacıya ait olduğu yönündeki kabulü taraflarca temyiz

konusu yapılmadığından Özel Dairenin bu yöndeki bozması yerinde değildir.

Belirtilen yasal düzenlemeler ve tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; tarafların aynı

köylü olduğu ve düğünlerinin köyde yapıldığı, CD ve fotoğraflarda tarafların düğününde

kadın ve erkeğe ayrı kuşak takılarak takıların ayrı ayrı takılmış olması ve 9 yıl köy muhtarlığı

yapan tanığın, “adetlere göre, düğünde kıza takılan takıların kıza, erkeğe takılan takıların

erkeğe ait olduğu” beyanı karşısında, yöresel örf ve adet gereği düğünde davalı erkeğe takılan

altınların davalıya ait olduğu kanıtlanmış bulunduğundan, mahkemenin direnme kararının

yerinde olduğu, kararın onanması gerektiği görüşünde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun aksi

yöndeki bozma kararına katılınmamıştır.

*Kaynak : e-uyar.com



243 views0 comments
bottom of page